?>

Görünmez Adam

Share

           Yola çıktıklarından beri tek kelime etmemişlerdi. Karanlığın içinde sessizce yol alan arabanın camını açtı, derin bir nefes aldı. Uzanıp teyibi çalıştırdı. “En azından gürültü olur” diye düşündü. Yan gözle karısına baktı ve hızlıca bakışlarını yola çevirdi.

            –  Bu gün çok yoğundu. Artık kimse birbirini dinlemiyor. Dinleyemiyor ki. Sadece günü kurtarmak için koşturuyoruz. Bir ara Rüstem beyin odasına çıkayım diye düşündüm ama ona bile fırsat olmadı. Sonrasında o aşağı indi. Haftalık ziyaretlerinden biri işte. İyice rutine bağladı. Personelle arasında mesafe olmadığını göstermeye çalışıyor. Eski elemanlarla takıldı biraz. Onlara arkadaşlarıymış gibi şakalaşıyor ama diğerlerine buz kalıbı gibi. Gerçi bende yeni sayılmam artık ama bugünlerde pek takılmıyor bana. Neredeyse dört yıl olacak. Sanırım seneye üç hafta izin hakkım olacak. Yoksa diğer seneye mi oluyordu?

 Sorusuna yanıt beklemiyordu aslında. Hatta Melek’in ona cevap vermediğinin farkına bile varmadı. Gözlerini kısarak işe ne zaman girdiğini, kaçıncı yılını doldurduğunu, hangi yıl üç hafta izni olacağını hesaplamaya çalışıyordu. Sıkıldı. Tam olarak bilemediği bir hak için hesap yapmak çok mantıklı değildi. Hem insan kaynakları ne için var. Onca bilgisayar, programlar, onlarca eleman ne için? Oturup hesaplasınlar.

 –  Bir ara benim masama kadar geldi. Kenan’a laf anlatırken göz göze geldik. Hatta karşılıklı gülümseyip ufak bir kafa hareketiyle selamlaştık bile. Sonra cep telefonu çaldı. Konuşarak koridora doğru gitti. Ben de gidip koridorda konuşsam mı diye düşündüm ama vazgeçtim. Faturaları bitirince odasına götürür orada rahat rahat konuşurum diye düşündüm. Biliyor musun artık faturaların kontrölü tamamen bana verildi. Yani sorumluluklarım artıyor. Elbet birileri bunu görüyordur.

 Yüzünde çarpık bir gülümsemeyle başını çevirip karısına baktı ve hemen dönüp yolu izlemeye devam etti. Bir eli direksiyonda diğer elini vites topuzuna koymuş yola dalmıştı.

 Melek radyo kanalını değiştirmek için teyibe uzandı. Metal müzik oldum olası sevmemişti. Ama rock müzik konusunda o kadar katı değildi. “En azından daha düzgün sözleri var” diye düşündü. Fakat bugün canı neredeyse müzik dinlemek bile istemiyordu. Murat adaba kullanırken mutlaka radyoyu açtığı için kanalı değiştirmekle yetindi. Lounge müzik kanallarından birini buldu. Elbisesinin kolundaki kurdela sallanıp vites topuzunda duran Murat’ın eline değiyordu. Bir süre bunu izledi. Bu akşam için kırmızı bir elbise seçmişti. Artık neredeyse gelenekselleşen –iki haftada bir – cuma gezmelerinden biriydi. Önce Mert babaanneye bırakılır, oradan bir alışveriş merkezinde sinemaya gidilir. Filmi genelde Murat seçer. Çünkü o gösterimdekileri mutlaka takip eder. Hangisi oscara aday, hangisi kaç ödül almış bilir. Hangi oyuncu yeni film çekmiş ya da hangisi bu sene ödül alacak merak eder ve öğrenir. Hatta çoğu zaman Melek Mert’le ilgilenirken o dizüstü bilgisayarında film izler. Sinemada izlemeye değmeyecek filmleri internetten indirmiştir. Onları evde izlese de bir şey fark etmeyecektir.

 Sinemadan sonra 24 saat açık dürümcülere takılırlar. Yemekten sonra babaanneye uğrayıp çoktan uyumuş olan Mert’i alırlar. Eve geldiklerinde Melek çocuğu yatırıp yatağı açana kadar Murat televizyon seyreder. Çok yorgun değilse sevişirler yoksa pijamaları giyip uyuma vaktidir.

 Kırmızıyı pek sevmez aslında ama bu akşam için biraz dekolte sayılabilecek birşey giymek istemişti. “Bugün sinemaya gitmesek ne güzel olur” diye düşünüyordu. Murat’a baktı, tam söze başlayacakken sokağa geldiklerini fark etti ve sustu.

 Murat’ın annesi bahçe kapısına kadar çıkmıştı. Mert şimdiden arka koltukta uyukluyordu. Murat inip Mert’i kucağına aldı. Hızlı adımlarla bahçe kapısına geldi. Çocuğu babaannesine emanet ederken Melek kayınvalidesini izliyordu. Son derece otoriter görünen bir insandı. Yaklaşık altmış altmışbeş yaşlarındaydı ama hala dinçti. Kapıda her hafta olduğu gibi “sinemaya gitmeseniz olmaz sanki” der gibi bakıyordu. Melek’le bir an gözgöze geldiler ve Melek kendini bir anneyle oğlun arasına girmiş gibi hissetti. Murat hızlı adımlarla arabaya geldi. Kontağı kapatmamıştı.

 –          Uçmaya hazır mısın?

Melek her akşam gezmelerinde bu espriyi duyuyordu. Küçük bir gülümsemeyle karşılık verdi. Şimdi Murat daha rahat konuşabiliyordu.

    Şerefsiz herifler sanki alt katta hiç iş yapılmıyor. Yeni bir angarya çıktımı hemen operasyon bölümü baksın. Bıktım aslında biliyorsun ya, ne yapalım işte. Daha iyi bir iş bulsam dakika durmam basarım istifayı. Çıkıp karşısına atarım dilekçeyi tek kelime etmeden çıkarım odasından. Gerçi suç bizim Latif’te. Hıyar adam gölgesinden korkuyor. Hiç kimseye hayır dediğini görmedim. Bıraksalar pazar günü bile çalışır enayi. Aklısıra göze girecek. Artık geçti bile senin devrin…

Melek birden sinemanın daha iyi bir fikir olduğunu düşündü. En azından aynı şeyleri dinlemek zorunda kalmayacaktı. Hatta belki biraz uyuklayabilirdi bile. Murat’ın seçtiği film pek ilgisini çekmemişti.

  Artık daha fazla sorumluluk veriliyor bana. Nihayet fark ettiler onlarda. Elbet o yaşlı bunağın yerine birini getirecekler. Tutupta dışarıdan birini alıp bir de onu yetiştirmeye zaman mı harcasınlar? Biliyorum daha Rüstem beyle konuşmadım ama pazartesi mutlaka vakit ayıracağım. En azından bir eleman daha alınması gerektiğini izah edeceğim…

Radyonun sesini biraz daha açan Melek arkasına yaslanıp gözlerini kapadı. O da bütün gün işte aynı hesapları yapıyordu. Yeni bir iş, yeni eleman, daha çok maaş, daha az mesai… Murat’ın onu omuzundan tutup sarsmasıyla gözlerini açtı. Arabayı durdurmuş, gövdesiyle dönebildiği kadar Melek’e dönmüş “beni dinlemiyor musun?” diye soruyordu. Melek’in cevabı havada asılı kaldı.

          Boşanalım.

  • Mart 2, 2011