HANGİ KAHİRE?
“Pek çok şey, Midak Sokağı’nın eskiden parlak günler yaşamış ve Kahire’nin tarihinde bir zamanlar parlamış bir yıldız olduğunu göstermekte birleşir. Hangi Kahire demek istiyorum acaba? Fatımilerinki mi, Memluklarınki mi, yoksa Sultanlarınki mi?” *
Tozun, sıcağın, tembelliğin, rehavetin, özentinin ve İngilizlerin sömürgesindeki Kahire’yi anlatıyor Necib Mahfuz. Uzun ömrü boyunca hiçbir şey için – Nobel Edebiyat Ödülü almak dahil – terk etmediği Kahire’sinin, İkinci Dünya Savaşı yıllarını.
Midak Sokağı tüm gücü sıkıştırdığı yumruğunda, toprağa gömülü bir tohum gibi çatlamadan durmaktadır Kahire’nin merkezinde. Sakinleri gibi kapalı, ketumdur. Şehrin merkezi caddelerinden Sanadikiye Caddesi’ne açılan yoksul, hayalleri bile yoksul olan insanların sokağıdır. Romanda belli bir kahraman yok. Öne çıkan, diğerlerinden daha çok acı çeken, daha çok yaşayan, daha fazla ya da az anlatılması gereken kimse yok. Anlatılması gereken yalnızca hepsini birleştiren sokağın kendisidir.
Kahveci Kirşa ve oğlu Hüseyin, berber Abbas, tatlıcı Kamil Amca, şirket sahibi Selim Elvan, ev sahibi Afife Hanım, çöp çatan Hamide ve tutkulu kızı, fırıncı Cüda ve dayakçı karısı Hüsniye, Doktor Buşi, sakatçı Zaita, acıyla olgunlaşan Rıdvan Hüseyni, hepsi hayatta ne kadar rol alıyorlarsa o kadar vardırlar Midak Sokağında. Aşkları, onları zenginliğe taşıyacak evlilikleri, dualarının kabulünü sağlayacak olan Hüseyin Camii, unvan getirecek olan yatırımları, para sağlayacak işleri, ölüme götüren hevesler sokağı kaplayan tozun altındadır. İngiliz askerlerinin gelişi, Avrupa’da yaşanan cinnet, değişen teknoloji ve modernleşen dünyaya karşı Midak Sokağı değişmeden durmaktadır.
KAÇINILMAZ SON: DEĞİŞİM
Kahire işgalle birlikte görmek zorunda kaldığı batının rahat yüzüyle yeni ve gösterişli bir dünyayı özlemektedir. Elbet Midak Sokağı da aynı rüyanın tozuna bulanmıştır. Mısırlı gençler İngiliz askeri birliklerinde çalışmayı kazanç kapısı, üstünlük belgesi saymaktadır. Yıllarca sürecek savaş onların yeni ekmek kapısıdır. Avrupa, cinnetinin içinde kaynamakta, Mısır domuzdan kıl koparmayı kâr saymaktadır.
Kirşa’nın kahvesinde yıllardır hikâyeler anlatan aşığı bile artık dinlemek istememektedirler. Geleneksel hikâyeler hayalleri karşılamaz olmuştur. Radyo gelmiştir kahveye ve insanlar yıllardır dinledikleri peygamber hikâyelerinin, mesellerinin yerine yeni dünyanın sesini duymak istemektedirler. Yeni ve özgür dünyanın sesini. Ancak bu heves kısa sürede umursanmaz bir vızıltıya dönüşecektir.
Yılda en fazla iki-üç kere yağan yağmur rehaveti atmaya yetmemektedir. Sıcak ve yılların getirdiği alışkanlıklar herkesi tembelliğin kucağına atmıştır. Yıllarca sokaktan çıkmayan Kamil Amca dükkânının önünde yemek yer, sohbet eder, oyun oynar, uyur. Afife Hanım evinde, biriktirdiği kira gelirlerini desteleyip oyalanmaktadır. Zaita ve Doktor Buşi tüm işlerini sokakta görmektedirler. Rıdvan Hüseyni yalnızca kutsal yolculuğu için ayrılmak zorundadır sokaktan. Kirşa yeni bir av için çıkar sokaktan. Bir kartal gibi ayrılır ve avını sürükleyip peşinden sokağa getirir. Değişim görmek istedikleri son şey gibi derine itilmiştir. Ancak zaman geçiyor, hayatlar değişiyordur.
DARASA’DAN TAŞAN HAYALLER
Her caddenin başka bir amacı, görevi vardır neredeyse. Sokağın dışında para kazanmak için Tel-el-Kebir çağırıyordur. Daha çok para daha çok umut. Elektriği olan, suları musluklardan akan, geniş bahçeli evlerin, rahat yaşamların özlemidir bu.
Görünmek için Muski Caddesi beklemektedir. Tüm Mısır’lı gençler gibi Hamide’nin de tutkularını kamçılayan, lüks giysilerle süslü vitrinleriyle, aklını çelen, Alice’in Harikalar Diyarına açılan kapısıdır. Hamide’nin zengin, güçlü ve etkili bir kadın olduğu hayallerini Kraliçe Feride Alanı’na kadar taşır. Dünyanın sınırı, hayallerinin sınırı gibidir Kraliçe Feride Alanı. Ötesini merak etmez Midak Sokağındakiler. Çünkü oraya ulaşmaya hayalleri bile yetmez. Zenginler ne yer, ne içerler bilmezler. Nasıl eğlenirler, nerelerde gezinirler bilinmez.
Muski’de canlanan hayaller, Darasa’da gerçekle yüzleşir. Fabrikada çalışan kızlar nişanlılarını, sevgililerini, planlarını, hayallerini sergilerler Darasa Caddesi’nde. Muski’de parlatılmış tutkular Darasa’da dökülür caddeye. Herşey aşikâr edilemez tabii. Kaçamak bakışlar Ezher Caddesi’nde gizli buluşmalara dönüşür. Aşıkların cesaret arenası sayılabilir böylece. En çetin buluşmaların, zorlu ayrılıkların evidir Ezher. Tüm kutlamaların ve vedaların evi. Son buluşma, el ele, sessizce yürünen kaldırımlar.
Geride bırakılmış bir kalp. Midak Sokağı’nda, Muski’de, Ezher’de atmaya devam eden Abbas’ın kalbi. Dualarının sahibi Hüseyin’in semtinde kalmıştır.
YENİYİ SEÇMEK!
Kraliçe Feride Alanı’nın ötesinde Şerif Paşa Caddesi vardır. Modern yaşamın vücut bulmuş hali. “Ne Midak Sokağı, ne Sanadikiye, ne Guriye, Muski bile değil, Şerif Paşa Caddesi.” ** Yeni dünyanın sınırı aşılmalıdır artık. Kraliçe Feride Alanı’ndan bir taksiyle, hiç tanımadığı ancak tutkuyla bağlı olduğu İbrahim Faraj’la birlikte Midak Sokağı’nı geride bırakmıştır Hamide. Modern gökdelenler, geniş lobiler, kimsenin komşusunu tanımadığı apartmanlar, ışıl ışıl pencerelerde gösterişli perdeler, yıkılmış tabular, terk edilmiş gelenekler, yeni kuralları, yeni dili, yeni bir tarzı olan yaşama adım atmıştır. Hatta ismi bile değişmiştir. Şerif Paşa Caddesi’nde onu Titi olarak çağırmaktadırlar. Anlamı bile olmayan bir isimle, Titi. Böylece geçmişiyle, Midak Sokağı’yla, sokağın insanlarıyla tüm bağlarını koparmıştır.
Her seçim fedakârlık gerektirir. Midak Sokağı sakinleri de seçim yapmak zorundadırlar. Yeni olanı seçmek, bilinmezleri, tehlikesiyle cazip, feda edileceklerle güçlüdür.
“Ne umutsuz zavallılarız biz! Ülkemizin acınacak hali var, halkımızın da öyle. Niçin dünyayı kana bulayan bir savaşta biz bir mutluluk kırıntısı bulabilelim?” ***
* Midak Sokağı S.5 Cem Yayınevi
** Midak Sokağı S.267 Cem Yayınevi
*** Midak Sokağı S.273 Cem Yayınevi
Karabatak
Son yorumlar