AĞIRLIKLARINIZDAN KURTULUN
Balonları delinmiş ve okyanusa düşmek üzere olan beş kaçak ve bir köpek. Bir kara parçasına ulaşabilmek için balonun sepetinde bulunan tüm ağırlıkları denize atıyorlar. Yiyecekler, giysiler, el aletleri, silahlar, geri kalan her şeyi ancak hala düşmeye devam ediyorlar. Sıra balonun sepetini atmaya geliyor. Onu da kesip atıyorlar ancak yetmiyor. Kurtulmaları için daha fazlasını feda etmeliler. Bu yolculukta kötü niyetler, hırslar, umutsuzluk, haset gibi ağırlıklara yer yok. İhtiyaçları olan akıl, bilgi, tecrübe, dostluk, fedakârlık, vatan sevgisi, Tanrı inancı içlerinde mevcut. Öyleyse geri kalan her şeyden kurtulmak mümkündür.
Amerikan İç Savaşı’nda köleliğin kaldırılması için savaşan kuzeylilerden esir düşen beş vatansever, tuksak oldukları Richmond Hapishanesi’nden fırtınalı bir gecede kaçırdıkları bir balonla kaçmayı başarıyorlar. Ancak fırtına onları geri dönüp uğruna savaşmak istedikleri ana karadan çok daha uzakta olan, haritalarda dahi görünmeyen ıssız, esrarengiz bir adaya bırakıyor. Artık ellerinde hiçbir şey yoktur. Yanlarına aldıkları tüm eşyalarını karaya ulaşabilmek için denize atmışlar, yalnızca bilgi ve akılla yollarına devam edebilirler. Şartlar oldukca zorludur ancak Jules Verne’in macera ve gizem dolu romanı Esrarlı Ada’nın kahramanları için her zaman umut vardır.
TANRISAL TUTSAKLIK
Bazen küçük gördüğümüz bir şey ihtiyaç halinde önemli bir değere dönüşür. “Tek bir kibrit bile işimizi görecek” Cilt I S. 79. Özellikle olanakları çok fazla olmayan mekânlarda önemleri daha da artmaktadır. Adalar da genellikle çok fazla imkan sunmamaktadır. Sınırları belirli kara parçaları yalnızca. Ancak kazazedelerin düştükleri bu yer son derece verimli toprakları, tatlı su kaynaklarıyla döşenmiş, üzerinde çeşitli hayvanların ve hemen her türde bitkinin bulunduğu bir adadır. Bu adaya düşmüş olmaları tanrının bir lütfu, “kazazedeler için özel olarak yaratılmış ve bu zavallıların yaşamlarını kolayca sürdürebilecekleri bir ada”dır. Cilt I S. 525
Bu imkanları, gelişkin ve yetkin bir akıl olan Mühendis Cyrus Simith’in yol göstericiliğinde modern bir dünya kurmak için kullanıyorlar. Modern dünyada keşfedilmiş olan şeyleri, düştükleri adada sırasıyla uygulamaya koyuluyorlar. Ateş yakıyor, barınmak için doğal evlerini keşfediyor, kümes hayvanları için bir ağıl inşa ediyor, bitkileri yetiştirmek için tarlalar kuruyor, çamuru pişirip toprak kaplar, av hayvanlarını yakalayabilmek için ilkel silahlar yapıyorlar. Bazı hayvanların güçlerinden yararlanmak için onları yakalayıp ehlileştiriyor, ileride işlerini kolaylaştıracak el aletleri geliştiriyorlar. Doğanın tüm gücünü kullanıyorlar. Kum ve ateşten cam, bazı madenlerin birleşiminden patlayıcı, belirli bitkilerin karışımlarından ilaçlar, su gücüyle çalışan un öğüttükleri değirmen, hatta artık lüks sayılabilecek bir asansörleri bile var. Madenleri işliyorlar ve telgraf hatları döşüyorlar. Bundan sonra demiryolu döşemekse bir ihtiyaç ve zaman meselesidir. Şartlar onların lehine geliştikçe önceleri bulmak için çabaladıkları ve bulduklarında çok sevindikleri değerleri küçük görmeye başlarlar. “İnsanoğlu ne mükemmeldir, ne de kanaatkâr.” Cilt I. S. 368.
Tüm bu gelişim süreci bilim ve günlük yaşamda karşılığı olan teknolojinin kısa resmi geçidi gibidir. Mahsur kaldıkları adada ateşi elde etmelerinden uzun yola çıkabilecek gemiler yapmalarına, ilkel silahlarla (ok-yay) avlanmaktan telgraf hatlarına varıncaya kadar birçok noktada aklın zaferleri sıralanmaktadır. Evet, bilimin gücüyle teknoloji ilerlemekte ancak aklın çaresiz kaldığı durumlarda varlığını sürdürmektedir.
Artık kurtulmuş oldukları hapislikten, özgür kararlarını verdikleri kendi dünyalarına sahiplerdir. Tüm bunlar için şükretmeyi unutmazlar. Takvim ve saat onlar için çok önemlidir. Günleri doğru hesaplıyorlar ve özel günlerde Tanrı’ya şükranlarını sunmaktan geri kalmıyorlar. “Ertesi günün Paskalya Pazarı olması nedeniyle, o günü ibadete ve dinlenmeye ayırmaya karar verdiler.” Cilt I. S. 214. Kendi kurdukları düzende rahat ve huzurlu bir hayata sahip oldular. Tabii anakarada devam eden savaştan haber alamamak onları yalıtılmışlık hissiyle sarıyordu. “Ah! Bir gazete Lincon Adası sakinlerini ne kadar sevindirecekti.” Cilt I. S. 511.
Fakat yine de açıklayamadıkları bazı durumlar var. Birçok konuda kendilerine yardım eli uzattığını bildikleri gizli yol göstericileri. Zorlukları kolaylaştıran yardımcı. Tanrı onları bu adaya atmıştır ve kurtulmak için ellerinden bir şey gelmemektedir. Yalnızca dua edip mevcut durumlarını iyileştirmekten başka yapılacak şey yoktur.
UZAKTAN GELEN NOT
Doğanın yardımı ve aklın gücüyle yaptıkları küçük tekneyle keşfe çıktıklarında bir not bulurlar ve bu not onlara yaşadıkları adanın yakınında başka bir adanın koordinatlarını vermektedir. Evet, yalnız değillerdir. Yakında bir adada kurtarılmayı bekleyen başka biri vardır. Tekneleriyle gittikleri bu adada başka bir kazazedeyle karşılaşırlar. Bu kazazede yalnız yaşamak zorunda kaldığı bu adada zamanın yıpratıcı etkisiyle değişmiştir. “fiziki yeteneklerini geliştirirken ahlaki değerlerini kaybettiği anlaşılıyor” Cilt II S. 76
Onu da yanlarına alarak kendi adalarına dönerler. Artık insanlığın karanlık tarafına ait biri aralarındadır. Uzun süre kaldığı tutsaklığında hatalarını anlamış bir suçludur. Yalnızlığın ve aklı koruyamamanın sonucu gözlerinin önündedir. Doğa onu eline geçirmiş ve yarı hayvan yarı insan durumuna getirmiştir. Yalnızca yemek için yaşayan bir canlı olmuştur. Ancak onu kurtarmak ada sakinleri için Tanrı’nın onlara yüklediği bir görevdir. “Ruh ölmez. Tanrı’nın yarattığı bu varlığı içinde bulunduğu durumdan kurtarmak büyük bir kefaret olacaktır.” Cilt II S. 77.
KAÇINILMAZ SON
Issız adalarında oluşturdukları müreffeh yaşam bir yandan sürerken beklenmedik bir durumu fark ederler. Bulundukları ada volkanik bir adadır ve adada geçen dört yılın sonunda volkan tekrar faaliyete geçmiştir. Kıyamet sessizce yaklaşmıştır. Her şey gibi ada da yok olmaya mahkumdur. Üstelik bu yok oluş yavaş değil ani bir patlamayla gerçekleşecek gibi görünmektedir. Ancak insanın en büyük dürtüsü olan yaşamak sürekliliği ellerindeki tüm çareleri kullanmayı gerektirir. Böylece bu kaçınılmaz sondan kurtulmak için kendilerine yollar ararlar. Kaderlerinde yazılı olanı yaşayacaklardır ancak onlar bilmedikleri kaderlerine bir kurtuluş umudu eklemişlerdir. Onları bulundukları kaya parçasından kurtaracak bir gemi.
ADACIKLAR DENİZİ
Günümüzde her insan kendi sınırlarında ıssız bir adadır. Her gün karşılıklı kaldırımlarda, otobüslerde, iş yerlerimizde, evlerimizde kesişen adacıklar olarak yaşıyoruz. Doğumumuz, edindiğimiz değerler, ilişkilerimiz, sınırlarımızı genişletiyor ya da daraltıyor. Hep görünen ve kaybolan gizli koruyucumuzun yardımını arıyoruz. Yaşadığımız dünyayı cennet yapmaya çalışmak, onu süslemek, koparılıp geldiğimiz anakaraya özlemimizin ve oraya dönme arzumuzun göstergeleri değil mi? Tüm ağırlıklarından kurtulmuş olarak bu dünyaya bırakılmış tutsaklar, kaçış için nasıl bir gemiye ihtiyacımız var?
Son yorumlar