?>

Aydınlıklar Apartmanı

Share

AYDINLIKLAR APARTMANI

 

Tek Tek Işıklar…

 

Haydar Ergülen bir konuşmasında[I] Cumhuriyet dönemi şiirini ve kuşaklarını bir apartmana benzetip, her kuşağın ayrı ayrı katları, daireleri, odaları oluşturduğunu, birbirlerinden ayrı olsalar da komşu olduklarından bahsetmişti. Saf Şiir, Toplumcu Şiir, Garip, İkinci Yeni, 60 Kuşağı, 70 Kuşağı, 80 Kuşağı… 1980 Askeri Darbesinden sonra kimi odaların ışıklarının daha güçlü yandığını kiminse söndüğünü belirtmişti. Darbe sonrasında okuyucuların bir anlamda politik ayrım yapmadan farklı şairleri, yazarları bir arada okuduklarını, takip ettiklerini, farklı görüşlerde şairlerin bir arada çıkardıkları dergilerin gördüğü ilgiyi örnek göstererek anlatmıştı. Böylece kuşakları ayıran keskin çizgilerin de çok anlamlı olmadığını, okuyucuyu bağlamadığını belirtmişti. Burada darbe sonrası oluşan apolitik ortamda okuyucunun politik olarak kendine yakın olan şair yanı sıra kendine uzak görüşteki şairlere de ilgi duymasını ilginç buluyorum. Bu durum apartmandaki farklı katların, farlı dairelerin ışıklarının daha da parlamasını sağlamıştır. Bu metafor o konuşma sonrasında ara sıra aklıma geldi durdu. Büyük şiir apartmanı!

1980 askeri darbesi tüm yıkıcı etkisiyle ülkenin üzerine indiğinde herkes evine, odasına dönmek durumunda kaldı. Haydar Ergülen’in başka bir röportajında konuya ilişkin tespitleriyle devam edelim; “Olan şudur: Arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın büyük bir bölümü faşistler tarafından öldürüldü, bazıları işkencelerde, hapisanelerde polis ve asker tarafından öldürüldü, kaybedildi, kaçabilenler ülke dışına çıktı, bazı yaralılar, yarılanlar ve yarım bırakılanlarla kalabilenler de burada kaldı, eve döndü, şiire döndü. Durduk, durmak zorundaydık. Eve döndük, eve dönmek zorundaydık, ama bu kötü bir şey değildi, çünkü evde de şiir vardı, evin de şiiri vardı, ev şiirdi ve evde başkaları da vardı, varmış. Kendimize düşman bellediğimiz, haliyle onların da bizi düşman bellediği faşistlerle asla değil ve hiçbir zeminde değil, ama dindarlarla ya da İslami eğilimdeki arkadaşlarla şiirde buluştuk. Demek ki komşuymuşuz, evlerimiz uzak değilmiş.”[II] Birbirinden bağımsız bu komşu kuşaklar arasında farklılıklar olmasına rağmen birlikte dergiler çıkarabildiklerini, estetik bir noktada buluşabildiklerini belirtmişti Ergülen. Bu yaşanılanları bir kelimede toplarsak “bastırılmak” kelimesi karşılığını bulacaktır. Her anlamda bastırılmış bireyler meydana getirmişti darbe. O güne kadar yaşanan terör olayları yanı sıra günlük hayat da bastırılmış, ihbar hatları sayesinde şüphe içinde yaşayan, ekonomik zorluklarla mücadele etmeye çalışan, korkunun hakim olduğu, duyguların da bastırıldığı bir döneme girilmişti. Herkesin hissettiği baskı kendi içine kapanan bireylerden müteşekkil bir ülke meydana getirmiş oldu. Durumu bir çerçeve içinde resmetmek için bazı sayısal verileri hatırlatmak gerektiğini düşünüyorum.

 

DARBENİN SONUÇLARI

-TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.

-650 bin kişi gözaltına alındı.

-1 milyon 683 bin kişi fişlendi.

-Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.

-7 bin kişi için idam cezası istendi.

-517 kişiye idam cezası verildi.

-Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı).

-İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.

-71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.

-98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.

-388 bin kişiye pasaport verilmedi.

-30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.

-14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.

-30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.

-300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

-171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.

-937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.

-23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.

-3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

-400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.

-Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

-31 gazeteci cezaevine girdi.

-300 gazeteci saldırıya uğradı.

-3 gazeteci silahla öldürüldü.

-Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.

-13 büyük gazete için 303 dava açıldı.

-39 ton gazete ve dergi imha edildi.

-Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.

-144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.

-14 kişi açlık grevinde öldü.

-16 kişi “kaçarken” vuruldu.

-95 kişi “çatışmada” öldü.

-73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.

-43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.[III]

 

Evdekiler

 

Gördüğümüz bu tablonun (1980 Askeri Darbesinin sonuçları) elbet bir de geçmişi bulunmaktadır. 1960 Askeri Darbesi, 1971 Muhtırası ardından gelişen terör olayları, baskınlar, bombalı eylemler, ekonomik sorunlar, politik olarak belirsizlik, hükümetin kurulamaması gibi birçok sebebi/sonucu barındıran bir geçmiş bulunmaktadır. İlk şiirini 1973 de yayımlayan Haydar Ergülen de bu ortamın içinde eğitim gören, olayları izleyen, yaşayan bir şairdir. Her ne kadar şiirlerinde doğrudan politik mesajlar/konular bulunmasa da tamamıyla apolitik olduğu, şiirine bu ortamın havasının sinmediği, şiir yaşamında hiçbir eleştirinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Yukarıdaki alıntıda değinildiği üzere genel olarak edebiyat dünyasında bir kapanma, bu kapanmaya direnen ve yazan, eser vermeye devam edenlerin de şiddetli baskılara maruz kalmaları söz konusu olmuştur.  İçe kapanan, eve dönen şair için evde yalnız şiir yok, ev yalnız şiir demek anlamına gelmemektedir. İlk şiirlerinden itibaren sıklıkla kullanılan bir imge olarak “Anne” karşımıza çıkmaktadır Haydar Ergülen şiirlerinde. Dönem şairleri içinde de sıklıkla kullanılan bu imge kimi zaman ülke, kimi zaman güvenli bir yer, kimi zaman somut anne olarak görülmektedir. Haydar Ergülen’in ilk şiirlerinde sıklıkla geçen kelimeler diğer kelimeler; çocuk, kardeş, kar, yağmur, yazdır. Birkaç örnekle bu imgelerde dönemin etkisini görmeye çalışalım.

 

ANNE

 

sahi senden mi doğdum anne

yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken

bir insandan mı doğar bir çocuk

 

anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı

kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa

kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu

 

bu kez dağlar doğursun beni anne

sen de ılık yağmur ol

durmadan yağ kanayan yerlerime.

 

1980[IV]

 

Karşılığını Bulamamış Sorular Haydar Ergülen’in ilk kitabı. Kitapta bulunan ilk şiir de Anne. Görüldüğü üzere acı, sığınma, umut baskın duygular olarak karşımıza çıkmakta. Darbenin baskın havası neticesinde herkesin evine dönmesi, güvenli bir yer ihtiyacı içinde olması bu imgeyi kuvvetlendirmiştir.

Anne yaşam kaynağı olması yanı sıra hayatı idame ettirebilmek için en büyük destekçidir. Çocuk için her düştüğünde yanında olacağını bildiği, güvende hissettiği bir limandır anne. Dışarıda karşılaştığı her sorunu aşabilmek için anneye sığınılır. Dışarıda adil olmayan yargı süreci içinde küçük çocukların idam edilmesi, bir sağdan bir soldan asmak suretiyle -sözde- sayısal eşitliğin sağlanması, gazetecilerin bombalı/silahlı eylemlerle öldürülmesi gibi birçok travmatik olay meydan gelmektedir. Bunlara karşılık evde olan şairin etkilenmemesi, acının şiirine sızmaması beklenemez.

 

kendine kıyan çocuklara alışır gibi-

İnci gibi ölüler taşınıyor su diplerinden

-hangi yağmur bu kanı yuğabilir ki-

küflü yaz akranlarımın sesini çaldı[V]

kentin dingin sularından kovuldu sevincimiz

bir çürümüş güller balosuna dönüştü şenlik[VI]

iklimler ne kadar da benziyor

toplumların hâlet-i ruhiyesine

bu kış kar yerine

çocuk ölüleri yağdı gökten,[VII]

zehirli göğsünden çocuk emziren kentin anası.[VIII]

çocukluğun kardeş olsun diye kuşlarla

yüreğinden bir mavi iz sürsün barış adına

bu göğün kıyısında nicedir acılıydık

kuşlara ve çocuklara gün biçerken fırtına[IX]

ah kimlerin boynu ince

kimlerin güzelliği vakitsiz soruldu

 

aşık çocuklardır ki anımsar annesini

ölüm beyaz gömleğini giyince[X]

ipince akar su ipince

ipinden düşsün boynum ipince

 

suyun izini sürer uzun ipler tarihi

hükmü kara boynuna insin günü gelince[XI]

 

Komşu Işıklar

 

Ahmet Erhan ilk kitabı Alacakaranlıktaki Ülke’nin yayımlanmasından itibaren 12 Eylül Şairi olarak anılmaktadır. Kitap 1981 yılında ilk baskısını yapmıştır ancak şiirler çok daha önce yazılmış, kitap bir türlü basılamamıştır. Kendisiyle yapılan bir söyleşide kitabın daha önce yazıldığını ancak basımının gecikme sebebi olarak, darbenin ve o dönemdeki yayıncılarının “hantallığından” kaynaklandığını belirtmiş. Bu hantallık içinde birkaç arkadaşıyla birleşip Yeni Türkü Şiir Yayınlarını kurarak ilk kitabını yayınlanmıştır.[XII] Yine de kitaptaki şiirler konuları bakımından ve tabii darbenin geçmişinde yaşanan hazırlıkların tanığı niteliğinde birçok ipucunu barındırıyor bünyesinde. Yukarıda da belirttiğimiz gibi sonuç tablosuna ulaşana kadar birçok olumsuz durum yaşamın içinde karşısına çıkıyor şairin. Daha sonrasında 1982 yılında Yaşamın Ufuk Çizgisi/Akdeniz Lirikleri yayımlanıyor. Bu kitapta da yine darbenin ve yaşama etkisinin açık bir dille yazılmış şiirlerini görebiliyoruz.

 

Çocuklar, ilk silah sesinde yaşlanacakmışçasına

Sıkıca tutuyorlar oyuncaklarını

Tedirginlik ve acı. Böyle yaşar halkım.

Her gece odama yağmur yağıyor

Bu çılgınlığı sana nasıl anlatayım şimdi?

Analar, çocuklarının ölümlerini düşünüyorlar

Kendi ölümlerinden daha çok.

Sokaklara bakan pencerelerde

Gencecik tarihler düşüyor

Mezar taşlarına yaşlı mermerci

Acılı oğulları ülkemin

Kahvelerde otururlar sessiz, sakin.[XIII]

Çürük bir dal çıtırdayınca dışarıda

Bir dal hiç bu kadar benzemedi

Pencereye uzanmış bir namluya

Sevgilerim kaybolup gider bu kargaşada[XIV]

Üstüme bir silah doğrultuldu sandım

Rüzgâr, beline dolandığında bir dalın

Korktum, güldüm, kendime kızdım

Bugün de ölmedim anne[XV]

Ve her evde nice insan

Ömürlerine bulamışlar korkuyu[XVI]

Usul usul birikiyor gözyaşlarım

Arkadaşlarım ölüyor güpegündüz

Ve her ölenin ardından insanlar

Daha çabuk yürüyorlar evlerine

Sıkıca örtülen her kapı, görüyorum

Boş bir alan daha bağışlıyor katillere.[XVII]

Artık her şey bitti, geceleri sokağa çıkma

Artık her şey bitti, korku devriye geziyor[XVIII]

Bırak kalsın masada ekmek,

               testide su

Ayna puslu, pencere camı kirli

Bırak kalsın saçların dağınık,

               gözlerin uykulu.

Toprak bile, gök bile, deniz bile

               bir yerde yorulur

Bırak kalsın süpürge duvarda,

               sabun kovada

Anne, gel yanıma otur.[XIX]

Anne ben geldim, yoruldum artık

Her yol ağzında kendime rastlamaktan

Hep acılı, sarhoş ve sarsak

Şiirler çırpıştıran bir adam

Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?

Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın…[XX]

 

Ahmet Erhan şirinde de anne, çocuk, ölüm, karanlık, tedirgin, çiçek, kan kelimeleri dikkat çekmektedir. Bu kelimelerin sıklıkla kullanıldığı görülmekte ve bu sayede karanlık bir atmosfer kitabın tamamına hâkim olmaktadır. Haydar Ergülen’de gördüğümüz anne imgesi Ahmet Erhan’da da sığınılacak güvenli liman, yaşam kaynağı, bağışlayıcı olarak görülmektedir. Faili meçhuller, kaza sonucu ölümler, iftirayla gözaltına alınmalar, gözaltında yaşanan belirsizlikler gibi birçok olay halkın zihninde bir ölüm korkusu oluşmasına sebep olmuştur. Bu tedirginlik hayatın her anında insanı yakalamıştır. Şiirin de içinde olması kaçınılmazdır tabii.

 

Bana hergün sokağa çıkma yasağı bana hergün o üç darbeden biri ne bilsin olağan üstü hallerin ta kendisiyim dokuz canlı bir kediyim sekizini yitirdim ne bilsin ayrıca burası cihangir kedi diktatörlüğü

Üç çocuk daha öldü

 Yatağında üç kere daha sırtını döndü halk[XXI]

 

Dönemin Tanığı, Dost Sesi

 

Seksenler denildiğinde akla gelen kavramların başında Mahalle gelir. Mahalle maçı, mahalle kavgası, mahalle kahvesi, mahalleden arkadaşlar… Adnan Özer de “Aralarında mahalle arkadaşlığı hukuku olan bir gruptan söz ediyorum” diyerek mahalle çatısı altında buluşturuyor birlikte oldukları dostlarını. Grubun en kırılganı olarak da Ahmet Erhan’ı işaret ediyor. Hem dönemin yapısını içeriden bir göz olarak aktarması açısından önemli olan hem de aralarındaki dostluğun samimi ifadesi olan şu satırlara bakalım.

 

Ergenliklerinin ve delikanlılık dönemlerinin bir bölümünü, 1970’lerin ilk yarısından itibaren patlak veren ve yönlendirmeler, kışkırtmalar, suikastlarla çığırından çıkartılıp kana bulanan çatışmacı siyasi ortamda bırakılmış bir kuşağın mensuplarıydık. Mahallenin belki en temeltaşı bu eksiklik duygusuydu. Şiirle, edebiyatla olan uğraşımızda hep bu mahalle coşkusu vardı, futbol ilgisi, kızlar peşinde koşmak gibi. Poetika anlamında okumalara imkân veren, hatta en kolayından bir şiir akımı oluşturacak bir arkadaş grubu olduğumuz halde – bunu bugün söylemiyorum, o günlerde de biliyorduk – biz mahalle muhabbetini tercih ettik. Her mahalle muhabbetinin bir ana mevzusu vardır ya, bizimki de şiirdi, edebiyattı, o kadar. Ne şiir verimimiz, ne aldığımız ödüller, ne dergiciliğimiz vb. bunun üstünde değildi.[XXII]

 

Ahmet Erhan da dönem şairleri için bir tespitte bulunuyor;

 

İddia ediyorum, bunca yıllık şiir tarihimizde hiçbir kuşağın gerçek şairleri birbirlerini bizim kadar sevmemiştir, dayanışma içinde olmamıştır.[XXIII]

 

Bu tespitini şiirlerine de taşımış görünüyor şair;

 

Bağırıyor içimde bir kuş, durmadan bağırıyor:

Şair, bir taşı oyup da içine girmenin zamanı geçti!

Bir kez daha gülümseyerek yanıtlıyorum onu:

Ağladım. Biraz rahatladım. İyiyim şimdi.[XXIV]

Kuşağımızın yaşadıklarını anımsatarak

Bir çocuk, içimizdeki bütün gülleri bir bir yoldu.[XXV]

 

Böylesi zorlu bir dönemde bir araya gelip farklı görüşler, şiir anlayışları, farklı yaşamlar içinde dergiler çıkartmışlar, ülkede oluşan kutuplaşmalara rağmen bir arada durabilerek, yazarak, üreterek yazıyla direnen Mahalle Grubu.

 

Kuşağım, acılı kuşağım…

Kuşağım, deyince bir çiçek

Yoluyor, yoluyor yapraklarını.[XXVI]

[I] TYB Şiir Günleri, Şiirin Renkleri başlıklı söyleşi 19.10.2014

[II] http://www.dunyabizim.com/haydar-ergulen/2936/haydar-ergulenle-konustuk

[III] http://arsiv.ntv.com.tr/news/459038.asp

[IV] Anne, Karşılığını Bulamamış Sorular, Nar Toplu Şiirleri-1, Sayfa 13, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2013

[V] Sayıklama, Karşılığını Bulamamış Sorular, Nar Toplu Şiirleri-1, Sayfa 21, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2013

[VI] Issız, Karşılığını Bulamamış Sorular, Nar Toplu Şiirleri-1, Sayfa 26, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2013

[VII] Portakal Çiçekleriyle Örülmeyen Bir Kar Şiiri, Karşılığını Bulamamış Sorular, Nar Toplu Şiirleri-1, Sayfa 31, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2013

[VIII] Coğrafya, Karşılığını Bulamamış Sorular, Nar Toplu Şiirleri-1, Sayfa 34, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2013

[IX] Eren’e Güzelleme, Karton Valiz, Hafız ile Semender Toplu Şiirleri-2, Sayfa 203, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[X] İpeğin Şiiri, Karton Valiz, Hafız ile Semender Toplu Şiirleri-2, Sayfa 215, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XI] İpsiz Şiir, Karton Valiz, Hafız ile Semender Toplu Şiirleri-2, Sayfa 216, Haydar Ergülen, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XII] Ahmet Erhan – Ersun Çıplak Söyleşisi, Yom Sanat, Kasım – Aralık 2003

[XIII] alacakaranlıktaki ülke, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 17-41, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XIV] ülkemde bir gece, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 45, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XV] bugün de ölmedim anne, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 47, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XVI] akşam karanlığında şiir, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 51, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XVII] usul usul birikiyor gözyaşlarım, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 56, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XVIII] gece yarıları söylenen ninni, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 87, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XIX] anne, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 137, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XX] oğul, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 261, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XXI] Cihangir Miyavlaması, Ne Balık Ne De Kuş, Burada Gömülüdür 2. Cilt, Sayfa 342-346, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XXII] Ahmet Erhan’ı Sunarken, Adnan Özer Sunuş Yazısı, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 6, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XXIII] Ahmet Erhan – Ersun Çıplak Söyleşisi, Yom Sanat, Kasım – Aralık 2003

[XXIV] en büyük özgürlük, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 57, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XXV] tabutunun başında bir arkadaşın, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 53, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

[XXVI] kuşağım, acılı kuşağım, Alacakaranlıktaki Ülke, Burada Gömülüdür 1. Cilt, Sayfa 62, Ahmet Erhan, Kırmızı Kedi Yayınevi 2014

  • Şubat 7, 2018