Ece Ayhan bir masalcının ağzından şiir alınlıklarını tanımlıyor. Kendisi bir şair ancak masal babası olarak tanıtıyor kendini. Şiirinin içinde bir masal taslağı var. Biraz karışık değil mi?
Düzyazı
Ahmet Erhan şirinde de anne, çocuk, ölüm, karanlık, tedirgin, çiçek, kan kelimeleri dikkat çekmektedir. Bu kelimelerin sıklıkla kullanıldığı görülmekte ve bu sayede karanlık bir atmosfer kitabın tamamına hâkim olmaktadır. Haydar Ergülen’de gördüğümüz anne imgesi Ahmet Erhan’da da sığınılacak güvenli liman, yaşam kaynağı, bağışlayıcı olarak görülmektedir. Faili meçhuller, kaza sonucu ölümler, iftirayla gözaltına alınmalar, gözaltında yaşanan belirsizlikler gibi birçok olay halkın zihninde bir ölüm korkusu oluşmasına sebep olmuştur.
Bu durumda şiirde anlam ya da şiirin meselesi şair tarafından nasıl seçiliyor?
Bu sayısal değerlere çevrim modern insanın kategorize etme, sınıflama, ayrıştırma ve tüketme alışkanlıkları için gerekli ve geçerlidir. Modern insan günlük yaşantısında olayları algılayabilmek için sayısal değerlere dönüştürür ve sonrasında unutur. Örneğin “Orta Doğuda bir pazar yerinde patlayan bomba sonucu kırk kişi öldü” denilerek ölenlerin sayısal bir değere dönüşmesi sağlanmış, kayıtlara alınmış ve kısa bir süre sonunda unutturma işlemleri tamamlanmış olur. Artık sayısal olarak piyasalara, borsaya yahut günlük siyasi ortama ne kadar etki ettikleri önemlidir. Oysa şiş karınlı çocuklar gürbüz tüfeklerle vurulurken borsa değerleri, döviz kurları, kayıtlar, stoklar hükümsüzdür.
Öte dünyanın habercisi Kuzgun. Kara kanatlı, bed sesli, çirkin bir kuş üstelik. Bir papağan olacak değil ya bu muhteşem haberci.
Koluyla birlikte artık yapabileceği çok şey yitmiştir. Bütünlükten yoksun bedeni, bir de Salih’i görünce aklı donan anasıyla, savaş, yokluk, açlık ve soğukla nasıl baş edecekler?
Balonları delinmiş ve okyanusa düşmek üzere olan beş kaçak ve bir köpek. Bir kara parçasına ulaşabilmek için balonun sepetinde bulunan tüm ağırlıkları denize atıyorlar. Yiyecekler, giysiler, el aletleri, silahlar, geri kalan her şeyi ancak hala düşmeye devam ediyorlar. Sıra balonun sepetini atmaya geliyor. Onu da kesip atıyorlar ancak yetmiyor. Kurtulmaları için daha fazlasını feda etmeliler.
“Pek çok şey, Midak Sokağı’nın eskiden parlak günler yaşamış ve Kahire’nin tarihinde bir zamanlar parlamış bir yıldız olduğunu göstermekte birleşir. Hangi Kahire demek istiyorum acaba? Fatımilerinki mi, Memluklarınki mi, yoksa Sultanlarınki mi?” *
Tozun, sıcağın, tembelliğin, rehavetin, özentinin ve İngilizlerin sömürgesindeki Kahire’yi anlatıyor Necib Mahfuz. Uzun ömrü boyunca hiçbir şey için – Nobel Edebiyat Ödülü almak dahil – terk etmediği Kahire’sinin, İkinci Dünya Savaşı yıllarını.
Coğrafyanın insan karakterini oluşturmada bir etkisi var. Herkes doğduğu yerin toprağına benziyor. Yahya Bey’in karakteri de doğduğu topraklar kadar çetin. Arnavut asıllı olan Yahya Bey divanında ve hamsesinde kendinden bahsederken doğduğu bölgenin bu coğrafi özelliğine yaslanarak taşlık, taşlı yer, tanımlarını kullanır.
Arnavud aslıdır ol taşlı yirün şehbazı
Asdı eflâke meh-i nev gibi tîğ-i hüneri
…
Taşlu yirden kopdı yağya la’l-i rummani gibi
Himmetünle var anun şahinliği cinsiyeti
Kilise baskısından, dogmalardan, hurafe ve ananelerden, bilimin dahi çıkarlara hizmet edecek şekilde biçimlendirilip kullanılmasından, kendilerini birey olarak tanımlayamamaktan bunalmış Aydınlanma Dönemi düşünürleri kilisenin ortak aklı yerine kendi akıllarını ön plana çıkaran, bireysel olarak varlıklarını ifade eden felsefelerini ortaya koydular. Jürgen Habermas’ın “Modernlik Tamamlanmamış Proje” başlıklı ünlü yazısında belirttiği gibi, modernlik projesi “Aydınlanma filozofları tarafından formüle edil[miştir]”. Immanuel Kant’ın 1784 tarihli “’Aydınlanma Nedir’ Sorusuna Cevap” başlıklı yazısında saydam ifadesini bulan “Aklını kendin kullanmak cesaretini göster” sözü, modernliğin belirleyicisi olmuş ve modernlik, Weber’den beri çok iyi bilindiği gibi, “aklın yapılarının özerkleşmesi[ne]” yol açmıştır.
Son yorumlar