Öyküler birbirinden bağımsız görünse de birbirleriyle bağlarını koparmıyor. Bir öykünün kahramanı diğer bir öyküde gölge olarak çıkabiliyor karşımıza. Karakterler aynı olmadıkları halde her öyküde artan bir psikoljik bozulma, sertleşen tavır, okuyucuyu aynı karakterin, zamanla bozulan tek bir kişinin varlığına inandırıyor.
Kitaplık
İlk okumada şaşırtıcı sonlar ve güçlü kurgusuyla dikkatlerimizi çeken öyküler, içinde ironinin ve duru Türkçenin gücünü barındırıyor. Sade diliyle kolay okunan öyküler, ironik yapısıyla bizi yeniden okumaya, düşünmeye, anlamaya zorluyor. Ölmediğini kanıtlamaya çalışan kalp, denizi içmeye çalışan adam, adını arayan bir his, gölgeye kapılan apartman sakini, suç anında orada olmayan sorumlular, uzun bir yolculuğu olan düğme kitapta bulunan öykülerden öne çıkanlar.
Ormanlı İmparatorluğu’nun son döneminde etkisizleşen yönetim, Osmanlı hakimiyeti altında olan Mısır’da da görülüyor. Bu boşluğu doldurmak için emperyalist İngiltere’nin 1882’de önemli yönetim kadrolarını ele geçirmeleri ve göstermelik bir kralın arkasında işgali gerçekleştirmeleri ülke için dönüm noktası oluyor. Bu işgalden 1922’de kurtulan Mısır yine de yönetimde etkili olamıyor.
Ateşle buzun aynı tetiği çektiğini bilirsin.
Ülkemizde yıllardır sanatçı kimliği ile sahnelerde, televizyonlarda, sinemalarda boy gösteren bir adamın kendisini izlemeye ailesiyle gelmiş bir kız çocuğuna “küçük o…” demesi ve sonrasında özür olarak “ben o kelimeyi dişi anlamında kullandım” açıklaması aslında toplumdaki erkeklerde bastırılmış olan cinsel şiddetin tezahürüdür.
Hepimiz çocukluğumuzda masallar dinlemişizdir. Tabii her masal gökten düşen elmalarla biter. Elbette büyüdükce bu fantastik dünyalara, büyülere, devlere, ejderhalara, perilere, sihirli elmalara ihtiyacımız kalmamış, yerine kahramanların doğrulukları, cesaretleri ve erdemleri kalmıştır. Ya da biz artık büyüdüğümüz için bu masallara ihtiyacımız yok diye düşünürüz.
Son yorumlar