Berkin, Burakcan ve Ahmet’e
Böl, say, unut…
Denizi [I]
Zamanı ölçen makinalarla
tuzu ve üzüm kütüklerini ölçtüler
ve insanı
çocukları ve tüfekleri
şiş karınlı çocukları ve gürbüz tüfekleri
Turgut Uyar için zamanı ölçen makineler; mevcut yıkımların, yoksulluğun çetelesini tutan, kayıtlar için sayısal değerlere çeviren araçlardan başka bir şey değildir. Saat zamanı eşit parçalara bölen ve adım adım tüketen bir araçtır. Bu bölünme aynı zamanda sınırlamayı da getirir. Artık insanlar için yemek saati, çalışma saati, uyuma saati, sevgi saati belirlidir. Kesişmeyen saatlerde ise yalnızlık gelmektedir.
Bu sayısal değerlere çevrim modern insanın kategorize etme, sınıflama, ayrıştırma ve tüketme alışkanlıkları için gerekli ve geçerlidir. Modern insan günlük yaşantısında olayları algılayabilmek için sayısal değerlere dönüştürür ve sonrasında unutur. Örneğin “Orta Doğuda bir pazar yerinde patlayan bomba sonucu kırk kişi öldü” denilerek ölenlerin sayısal bir değere dönüşmesi sağlanmış, kayıtlara alınmış ve kısa bir süre sonunda unutturma işlemleri tamamlanmış olur. Artık sayısal olarak piyasalara, borsaya yahut günlük siyasi ortama ne kadar etki ettikleri önemlidir. Oysa şiş karınlı çocuklar gürbüz tüfeklerle vurulurken borsa değerleri, döviz kurları, kayıtlar, stoklar hükümsüzdür. Modern akıl çözümün değil yıkımın yanında yer almaktadır ve elbet bu durum Turgut Uyar için kabul edilemezdir.
akşam, azıcık!.. alnımın azıcık yüksek kaldığı
lastiklerin, benzinlerin, bonoların azıcık ufaldığı[II]
Modern insan sürekli sayar, ölçer, parçalar, tasnif eder ve saklamaya çalışır. Oysa anılarınızı çektiğiniz fotoğraflarda saklayamazsınız. Hiçbir dokunuşun sıcaklığını paraya çeviremezsiniz. Hepimiz için “aşkları ve savaşları birimleyen” insan olma çabası modern dünyanın büyük aldatmacasıdır. Bu aldatmacada şaire bir içe çekilme, yalnızlaşma ve idealize ettiği dünyasına kaçış kalmaktadır. Peki zaman şair için neyi imler? Modern hayatın en büyük kuralı, zorlayıcısı, disipline edici gücü olarak zaman makineleşmenin de göstergesidir. Makineleşmek daha çok zaman kazanmak içindir. Teknoloji tüm imkânlarıyla daha çok kazandırmak için hayatımızdadır. Yaygın olarak kullanılan bir deyime sahip olmuştur artık toplum; vakit nakittir!
Her Pazartesi 62-67 Notları
Daha sonraları tüm şiirlerinin toplandığı kitaba ismini verecek olan Büyük Saat şiiri, Turgut Uyar’ın 1968 yılında Gerçek Yayınları tarafından yayınlanan Her Pazartesi 62-67 Notları isimli beşinci şiir kitabında yer almaktadır. Kitap adından da anlaşılacağı üzere bir dönemi işaret eden şiir formunda notlardan mürekkeptir. Zamanla derdi olan şairin, döneme tanıklık etmek, kendi gözünde sıkıntısını, mutsuzluğunu, yalnızlaşmasını anlatmak için kaleme aldığı şiirlerdir. Bu başlık altında yayınlanmış olması sebebiyle şiirlerin kitapta bulundukları sıralama da önem taşımaktadır. Kullandığı kelimeler, tekrarlar, kurduğu imgeler öncülü ve ardılındaki şiirleri anlamamız için bize ipuçları vermektedir. Bu gözle baktığımızda Büyük Saat’in oluşumunu anlamak için yalnızca Her Pazartesi kitabına bakmak bile yeterli gelmeyecektir. Şairin tüm yaşantısına, Büyük Saat’in öncülünde olan kitaplarına da bakılması gerekmektedir. Kitaplarına tek tek bakıldığında şiir tekniğinin, konu seçiminin, kelime dağarcığının, yaşantısıyla, çevresindeki arkadaşlarıyla, bulunduğu coğrafi konumla, özel hayatıyla, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu siyasi, kültürel ortamla ne kadar paralel değiştiğini fark edersiniz. Bu etkilenmeler şairin “efendimiz acemilik” dediği her durumda acemi heyecanı ve cesaretiyle keşfe açık bir yazma serüvenini beraberinde getirecektir. Kırk beş – elli yaşından sonra şiir yazamayanları geldiği ustalık seviyesiyle yetinenler, acemilik heyecanını yitirenler olarak açıklamaktadır Uyar. Eğer şair acemi heyecanını yitirdiyse yeni şiir yazamayacak demektir. Turgut Uyar da Her Pazartesi’yi yayınlayana kadar birçok değişimden geçmiş, aynı zamanda çevresinde olan değişimlerden de etkilenmiştir. Elbet acemi heyecanını yitirmeden, ustalığa sığınmadan yeniyi oluşturmuştur.
İlk kitabı olan Arz-ı Hal 1949 yılında yayınlanır. Ardından 1952 yılında Türkiyem gelir. Bu iki kitapta bulunan şiirler ilk gençlik yıllarını İkinci Dünya Savaşı gölgesinde geçirmiş, askeri okulda yatılı olarak okumuş, öğrencilik yıllarında evlenmiş, askeri memur olarak görev yapan, dönemin öne çıkan şairleri olan Garipçilerin etkisinde bir şairin ilk çıkışları olarak görülebilir. Bu iki kitapta konular daha çok aşk, ayrılık, ölüm, Anadolu insanı, doğa, köy saflığı ve bu saf hale olan özlem olarak görülebilir. Ancak Türkiyem’den yedi yıl sonra 1959 da Dünyanın En Güzel Arabistanı’yla şiirinde geçirdiği büyük değişim gözler önüne serilmektedir. Nedir bu değişimi hazırlayan?
Yaşantısına baktığımızda bu dönemde; Posof ve Terme görevlerini bitirmiş, ardından Ankara’ya (1954) tayin edilmiş, ancak bir süre sonra askeri görevinden istifa etmiş (1958) ve Seka Kağıt Fabrikasında yeni işine girmiştir. Ancak değişim kendi yaşantısıyla sınırlı değildir elbet. Çevresinde, yaşadığı şehirde ve ülkede genel olarak bir değişim havası hâkimdir. Çok partili sistemde demokrasi alıştırmaları yapılmaktadır. Kentleşme özellikle İstanbul ve Ankara’da hızla betonlaşmaya dönüşmüştür. Meslekler değişmiş, sanayi atılımları yapılmaktadır. Dolayısıyla makinayla üretim çalışma koşullarını değiştirmiştir. Toplum hayatı da modernleşmeden etkilenmiş, giyim tarzlarından eğlence anlayışlarına birçok konuda değişim yaşanmaktadır. Liberal yaşam tarzının getirdiği kültürel ve siyasi değişim Uyar’ı rahatsız etmektedir. İnsanların daraltılmış zaman algısı içinde sadece üreten ve tüketen robotlar olmaya başlaması şairin gözünden kaçmaz. Daha önceleri yaşadığı köyler ve kasabalarda teknoloji yoktur. Yapılacak işlerin süreleri geniştir. Ancak büyükşehir kısıtlarıyla hücum eder şaire. Büyükşehir insanı kol saatine bağımlı yaşar hale getirmiş, elde kalan ise uçucu keyifler, eşyaya sahip olmanın verdiği haz gibi bilinç yanılmalarından ibarettir. Bir çıkış arar ve şiirlerinde kaçılacak, varılacak menzil olarak gece imgesi Dünyanın En Güzel Arabistanı’nın ilk şiiri olan Geyikli Gece’de can bulur.
Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda[III]
Zamana atıfta bulunan gece, akşam, saat, günler, ay kelimeleri bundan sonrasında sıklıkla şiirlerinde görülecektir. Akşam geceye geçiş yapabileceği bir alaca andır Uyar için. Bir geçiş halidir. Yiten günün geceye devri, ışıktan karanlığa geçiştir. Her Pazartesi kitabının ilk şiirinin ilk dizesinde ilk kelime olarak hemen önümüze çıkması özenle seçildiğini, bir geçiş döneminden bahsedileceğini önümüze sermektedir. Dünyanın En Güzel Arabistanı ve Tütünler Islak kitaplarında da dönemle ilgili birçok ipucu bulmak mümkündür. Ancak Her Pazartesi 62-67 Notları özellikle adında taşıdığı tarih aralığı sebebiyle bu yönüyle incelenmesi gereken kitabıdır. Bu dönemde şairin yaşantısına ve özellikle siyasi olarak bulunduğu ortama da bakılması gerekmektedir.
Büyük Saat’e gelmeden şairin biriktirdiği imgelerin izlerini Her Pazartesi kitabında Büyük Saat’ten önceki şiirlerinde bulmaya çalışacağız. Ancak şairin biriktirdikleri ve şiirine etkisini anlamak için dönemi hakkında birkaç noktaya daha değinmek gerekmektedir. 1962-1967 yılları siyasi ihtilal yaşamış, başbakanı ve iki bakanı idam edilmiş, genelkurmay başkanı tutuklanmış bir ülkenin adeta küllerinden doğmaya çalışma dönemidir. Tekerlekleri olmayan bir arabanın motoru da söküldükten sonra yol alması beklenmektedir.
Kovuşturulan şarkısı. Bir meydana.
Hep meydanlara. Meydanlara.
…
Ve biraz “geçmiş yazlar, kiraz ağaçları”
Neyi kurtarabilir.
…
Biraz çocuklar sevmek
Daracık katlarda oturmak
Biraz kutsal kitap okumamak
…
Motorlar girince oraya kovuşturmalar
(askerden değil polisten korkmak)
…[IV]
– Bütün herkeslerin “ihtilal” diye
ortalara döküldüğü bir akşam – [V]
İlkel bir silah olan mızrağın birdenbire çağdaş bir araca dönüştüğü geçiş anının notudur bu dizeler. Bir yaptırım olarak korkutma ve baskı için en ilkel yöntemlerin, en gayri meşru yolların meşrulaşmasıdır anlatılan. Aynı ilkellikle daha sonraları Büyük Saat’te yeniden buluşulacaktır.
Avrupa için de durum çok farklı değildir. Birçok ülke İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinden nasibini almış, kıtlık ve doğal afetlerle daha da zor durumda olan ekonomilerini yeniden inşa etmeye çalışmaktadır. Atom bombası kullanılmış ve toplu ölümler sıradan bir hal almıştır. Bu kadar sıkıntı, baskı ve belirsizlik elbet tüm halk gibi edebiyatçıları da etkileyecektir. Gelecek kaygısı ve beklentisi yok olmak üzeredir. Bir kurtuluş, çıkış, kaçamak arayışı, reddediş dönemine girilmiştir. Bireysel düşünce akımları daha ön plandadır. Ayrıca bu kaçma isteği uyuşturucu, porno, alkol gibi eğilimleri tetiklemiştir. Amerika’da başlayan Beat Kuşağı şairleri, müzisyenleri bu dönemde oldukça etkili olmuşlardır.
1967 Uyar için ayrı bir önem de taşımaktadır. Bu yıl emekliliği seçmiş ve İstanbul’a taşınmıştır. 1958 – 1967 arası yaşadığı Ankara’dan ayrılmıştır. Bu anlamda Her Pazartesi’ye Uyar’ın İstanbul dışında kaldığı dönemin sonu olarak da bakılabilir. Çevresinde bunca değişim olurken şair özel yaşantısında da değişimlere gitmektedir. İki yıl sonra evleneceği Tomris Uyar’la mektuplaşmaları başlamıştır.
Büyük Saat’in parçaları
Büyük Saat’e baktığımızda zaman kavramının doğrusal kabul edildiği ancak bazı imkânsızlıklara da açık olduğunu belirten “Tarihi bir olmaz akış gibi” dizesiyle açıldığını görürüz. Ardından bu olmaz akışa/imkânsızlığa örnek teşkil edecek bir konunun girişi gelmektedir. Yukarıda belirttiğim gibi gece Uyar şiirinde varılmak istenen menzildir. Geyikli Gece’de kurtuluşa götürecek olan gecenin bulunması ihtimali Büyük Saat’te bir rüya hali gibi, inanılmaz, gerçeküstü bir halde yaşanmaktadır. İdealize ettiği geceye ulaştığına ya da çok yaklaştığına inanmaktadır. Üstelik bu gece evrenin son gecesidir. Gecede bir imkânsızlık daha mevcuttur. Dinozor, şair ve en hızlısı öbürlerinin ilkel eşitlikte buluşmuşlardır. Ancak evrim gereği hızlı ve güçlü olanın kaçmak ya da yenmek suretiyle hayatta kaldığı bir durumda dinozorlar büyük, güçlü, hızlı (bazı türler için) olmalarına rağmen hayatta kalamamışlardır. Onları ilkel eşitlikte buluşturan bir şey mevcuttur. Her canlıya eşit mesafede olan ölümden başkası değildir bu ilkel eşitlik. Ölüm Uyar için sonsuzluk isteğinin somut geçiş kapısıdır. Evrenin son gecesinde kapı eşiğinde diğerleriyle birlikte zamanı beklemektedir.
Ben! Çocukları sevdim yaşadım. Dünyaya alışmadım.
Kuru güller gibi yersiz ve inceydim biraz. Hep
bunu duydum. Bunu yaşadım. Pastanelerde şurda burda. [VI]
“Ben!” dizesiyle bulunduğu yeri tespit eden şair kendisine yöneltilmiş bir soru karşısında şaşkın gibidir. Ben dedikten sonra bir ünlemle bu şaşkınlığını ifade eder. Hemen ardından ilkel eşitlikte diğerlerinden sıyrılır ve kendi yaşam kanıtını sunar. İlk kanıt olarak çocuklar anılır.
çocuksuzluğunu ve memesizliğini tutan bir kadın
çocuklarını andı anzısın – başkaları katlanır metrelerini ceplerine koydular – ölçtüler biçtiler – öyle koydular – gök onlardandı – Toplantı üçe kadar sürdü – yani üçe kadar toplandılar –
belki de üçü geçiyordu – ama onlar üçe kadar sandılar – [VII]
Gürbüz tüfeklerle vurulmuş çocukların sesi olan şair bir çok şiirinde çocukları geleceğe bir işaret gibi, miras, yaşadığımızı kanıtlayacak deliller olarak sunmaktadır. Yukarıda alıntıladığım üzere çocuk imgesi de Uyar şiirinde sıklıkla rastladığımız bir imgedir. Kurtuluş umudu, bir anahtar olarak karşımıza yeniden çıkmıştır.
İkinci kanıtsa dünyaya alışmamaktır. Her Pazartesi’de bulunan şiirlerde görüldüğü gibi tekrarlayan günlere, saatlere alışamamış olan Uyar bu alışmama halini varlığını kabul için öne sürmektedir. Doğru yaşama şartları olarak belirtilenlere alışmak şair için tekdüzelikte yitmek demektir. Alışkanlıkların esiri olmak istemez. Acemi heyecanını kaybetmiş olacaktır o zaman. Alışmak aynı zamanda uyumlu olmak demektir ancak Uyar uyumlu bir şair değildir. Bu yüzden yalnızlığına sıklıkla kaçtığını görürüz. Büyük parçaya küçük parçanın adapte olması olarak da anlaşılabilir. Dünyaya alışmamak bu uyumsuzluğun göstergesidir aynı zamanda. Hemen ardından bu uyumsuzluğunu pekiştirmek ve yerini belirtmek için kuru güller gibi yersiz ve ince olduğunu söyler. Yersiz ve kırılganlık hissi şairin yalnızlaşmasına, toplumdan soyutlanmasına sebep olmaktadır. Modern hayattaki insansa zaten kendi küçük yaşantısına gönüllü olarak kapanmıştır. Artık kimse sevginin eksikliğinin farkında bile değildir. Bir ölüdür ancak bunu dışarıdan bir bildirim olmadan göremez bile.
dünyanın bütün saatleri onikilerde
…
bir nefesin bütün uykusu kendini yontu sanan bir taştı
yalnızlığımız değil
bütün çocuklar uyudular gelinler ere vardılar
sonra bir sabah ölmüş olduğumuzu okuduk gazetelerde
kimbilirdi aşk nerde oteller nerde[VIII]
Yersiz, kırılgan ve yalnızdır ancak diğerleri ile iletişim içinde olduğunu, yaklaşmaya çalıştığını, bu durumu sürekli hissettiğini ancak yine de diğerleriyle iç içe yaşadığını, ister istemez karşılıklı etkileşim içinde olduğunu bildirmek için bazı ritüelleri yerine getirdiğini açıklar. Emekli konsoloslarla iskambil oynamak gibi. Ancak bu akış içinde yine de bir yer edinememiştir. Birçok meslek sayar ama son olarak saat tamircilerinde durur. Daha öncede belirttiğim gibi zaman en bağlayıcı, zorlayıcı güç olarak karşısındadır. Hemen büyük döngüdeki yerini tespit için “Şimdi tarihte saat kaç?” demekten kendini alamaz. Tarihin düzenli, doğrusal akışında bir hata olarak kendini gördüğü noktanın tespiti için bu soru önemlidir. Bir bozukluk olarak kendini, konumunu saat tamircilerinin tespitine bırakmak durumundadır.
Tarihin akışı içinde bir yanlışlık olmayacağını kabulle ikinci bent başlar. Bir yanlışlık varsa bu tarihte ve toplumdaki uygunsuz konumudur. Kendi varlığının kabulünden başka seçeneği yoktur. “Olsaydı!” diyerek varlığına inanmaya çalışır ve bunun bir yanlışlık değil bir gecikme olduğunu bildirir. Kendisi tarihte bir gecikme, geride kalma, zamanına uyumsuzluk durumudur ancak dışındaki her şey “Bir yapma incelik gecesinde” yaşamaktadır. Gecenin varılacak idealize yer olduğunu bildiğimize göre bu dizede geçen gece şairin yaşadığını sandığı evrenin gecesi ya da ulaşmak istediği geyikli geceden farklı olarak “yapma”dır. Yapaylık ve tavizler yapmacıklıklar olarak anılmıştır. Oysa kendisi bir gerçeklik olarak dağları öne sürer. Kış dahi onun için engel olmamalı dağlara çekilebilmelidir. Danteller ve tüller önemli değildir, o dağlara gitmek, onu kuşatan şehirden çekilmek istemektedir.
Zayıflığım bir mayıs sonu akşamıydı sanki
Biraz serinlik, biraz demode etek.
Ucuz bir şarabın herkese verdiği ucuz şaşkınlık[IX]
…
Ne akşamı “baba”
Haziran gecikecek biliyorum…[X]
…
Sırf bir haziran doğru çıksın diye,
Oturdum, bütün bir gün dikiş diktim.[XI]
Mayıs sonu zayıflığı yaşayan şair ihtilali atlatma gayreti içindeki toplumla aynı ruh hali içindedir. Zayıflık, eksiklik, yeterli tepkiyi gösterememiş olmanın, adeta bir sarhoşluk şaşkınlığı içinde olmanın sıkıntısı vardır. Büyük Saat’e geldiğimizde birkaç haziran geçtiğini görüyoruz. Ancak iyiye varılacağına olan inancı oldukça zayıflamış olan şairin bu karmaşadan sıkıldığını, üstüne düşeni yapmak anlamında yeni çabalara girdiği görülüyor. Bütün gün dikiş dikmek uygun renkleri bir araya getirmek, kumaşları/parçaları yan yana kullanabilmek, parçaları doğru kullanmak, birleştirme, bütünleme haline gelme çabalarını göstermektedir. Ancak yine de elinden fazla bir şey gelmemektedir. Saat geri kalmıştır ve şair düzeltir.
Saatime bakıyorum, hiç kızmıyorum, hiç kızmıyorum,
Biraz geri kalmış, düzeltiyorum.[XII]
…
Geçmişi
Kahraman kadırga. Kadırga
Sonsuz yüzölçümü…
Aşkları ve savaşları birimleyen.
Karaların ve denizlerin ve kadınların en sıcak
Yerlerini bilen.
Hayvanların ve makinaların
Bütün sonuçları başlangıca bağlayan, kahraman…[XIII]
Bütün sonuçları başlangıca bağlayan başarısız kahraman… Kadırga Büyük Saat’e geldiğinde kalyona dönüşmüştür. Özellikle Akdeniz’de savaş gemisi olarak kullanılan ancak kürekli olan bu gemiler Büyük Saat’te yerlerini daha büyük ve yelkenli kalyonlara bırakmışlardır. Karalar ve denizler ve kadınlar azalarak Akdeniz imgesine indirgenmiştir. Savaş aracı olarak kadırga/kalyon Büyük Saat’te “halk içinde bir büyük imkânı” kaçırmıştır. Başarısız isyancılar gibi hükmünü bildiği halde ölümünden de kaçamamıştır. Kendini özgür hissettiği tek alan olan cinselliğe sığınmıştır böylece. Kadırgada kadınların en sıcak yerini bilen bütün cinselliğiyle Akdeniz’i avuçlamaktadır. Akdeniz büyük sulara açılmak olarak anlaşılacağı gibi daha büyük imkânlara kapı açan kadın olarak da algılanabilir.
Tarihi bir akış, bir noktadan bir noktaya hareket olarak anlaşılsa da tekrara düştüğünü, aynı noktaya yeniden geldiğini, geçtiği yoldan yine geçtiğini bilmektedir. Zaman değişmektedir ancak yaşananlar geçmişteki hataların kötü kopyaları gibidir. Bunun için ölmüş tüm babaları suçlar ancak kendisinin de bu biçimleri kullandığını bildirir. Işığı, kadını ve yeni imkânlar olarak Akdeniz’i cinselliğe sığınarak tutar ve konum belirleme çabasını bırakır. “Saat kaç hala” der ve umursamadığı “Bilmem?” cevabıyla verir. Bilmem bir soru olmamasına rağmen soru işareti kullanılmıştır. Bu soru işareti artık tarihi ve konumunu umursamadığını, öneminin kalmadığını belirtmektedir.
Yapılan bir şeydi gündüzümüz ve
Gecemiz isteğimizce kullanılmazken[XIV]
Tüm bu cinselliğe kaçış isteğine rağmen ilişkilerin modern dünyanın kurgulama baskısı sebebiyle yeterince ya da istediği gibi yaşanamayacağını görmektedir. Kaçmaya çalıştığı tüm dayatmalar ikili ilişkilerde bile rahat bırakmamaktadır. Kaçabilmesi için “evi” bulması gerekmektedir. Kaçış ve sığınma isteği en çok Yenilgi Günlüğü şiirinde görülmektedir. Birbirini takip eden günler bitmez döngüsü, sıkıntıları, modern dünyanın etkileri, kendini tanımlaması için güncesine not edilir. Birinci tekil şahıs olarak kaleme alınmış bu şiirler her gün için ayrı yenilgi gerekçelerini sunmaktadır.
“sabah uyandırıldığında pazartesiydi
bunu iyice bildi, ağzı çirişli
yersiz, ürkek, yeni yaratılmış gibi
coşkun bir göke uyumsuz ama kararlı
durmaya, direnmeye, aşk olmaya sanki[XV]
…
vakit akşamdı. ikinci gün
vakitler akşamdı.
birden bazı yerlerde ışıklar yandı
ayrıldım.
eve döndüm
evi buldum.[XVI]
…
üçüncü gün. yorgun
ev aklımda. gitmeyi unuttum.[XVII]
…
ben masamı topladım, saatimi kurdum
(Tanrım, saatim olmasaydı ne olurdum?)[XVIII]
…
çaldım kapıyı açtılar. Odama
kravatımı çıkardım
gökleri yadırgamadım
güler yüzlü ama yeni
çünkü ortada ben vardım[XIX]
kutsal yenilgi!.. şimdiki.
o’na bağımsızlığını hatırlatıyorsun şimdi
her şeye yeniden başlamanın
kanattıkça…”[XX]
Tatsız ve yanlış geçirilmiş bir geceden/dönemden şarkısını söyleyip geçmiştir. Adının kalmayacak olması önemli değil, kafiyeyi/akışı bozmuş, balina avlarını ve büyük kırımları geride bırakmış yüzünü gecede parlayan yıldızlara dönmüştür. Yıldızlar evet demektedir.
Tekrar tekrar vuran çekiç; tik tak
Turgut Uyar ikinci yeni şairlerinin tümü gibi dize kurmaktan çok bütünde bir sonuca, büyük imgeye ulaşmaya çalışıyor. Hatta bu çabanın kitap bütünlüğünde bakıldığında şiirlerin toplamının da bir imgeye ulaşması sonucunu doğurduğu görülüyor. Böylece bir şiiri tek başına değerlendirmemizin de yanlış sonuca götürebileceğini görmüş oluyoruz. Bu yazıda Her Pazartesi kitabında, Büyük Saat’e gelene kadar yer alan on beş şiirden yapılan alıntılar imge akrabalığını, kelime tekrarlarını ve konuların yakınlığını göstermektedir. Kelime tekrarları, aynı ya da yakın imgelerin farklı şiirlerde kullanılması yazma eyleminin şairin yaşamında kapladığı yeri göstermesi açısından çok önemlidir.
Durursa anlaşılır saatin kaç olduğu[XXI]
Büyük Saat’e gelene kadar birçok kelime Her Pazartesi’de bulunan diğer şiirlerde oldukça kullanılmış, yeni anlamlar eklenerek Büyük Saat’i oluşturmuştur. Büyük Saat’in içinde de hem şiir ritmini oluşturmak için hem de anlam yoğunluğu için kelimeler ve kelime grupları tekrarlanmaktadır. Bu tekrarlar Her Pazartesi kitabına bütün olarak bakıldığında ayların tekrar tekrar gelmesi, günlerin ve saatlerin tüketilip tekrar gelmesi gibi okunabilmektedir. Bu tekrarlar şairi kaçamayacağı bir itilmişlik/dışlanmışlık hissine sokmaktadır. Döngüyü kırması, kaçması için beklediği parıltı yıldızlar kadar uzağındadır.
[I] Kadırga, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.254
[II] Öndeyiş, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.231
[III] Geyikli Gece, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.111
[IV]Bağlı Kalmanın Yeri, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.232
[V] Çağdaş Yeri Mızrağın, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.254
[VI] Büyük Saat, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.288
[VII] Son Üçü Beş, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.235
[VIII] Ahd-i Atik tekvin, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.244
[IX] Kadırga, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.255
[X] Atları Seven Bir Çocuk, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.252
[XI] Büyük Saat, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.289
[XII] Büyük Saat, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.289
[XIII] Kadırga, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.253
[XIV] Açıklamalar IV, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.287
[XV] Yenilgi Günlüğü Pazartesi, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.272
[XVI] Yenilgi Günlüğü Salı, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.274
[XVII] Yenilgi Günlüğü Çarşamba, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.276
[XVIII] Yenilgi Günlüğü Perşembe, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.277
[XIX] Yenilgi Günlüğü Pazartesi, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.273
[XX] Yenilgi Günlüğü Pazartesi, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.282
[XXI] Açıklamalar I, Her Pazartesi, Büyük Saat Turgut Uyar YKY s.288
Son yorumlar