Yolcu

Share

“Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Sait Faik Abasıyanık

Elimi kaldırdım. Şoför direksiyonu çevirmeden freni kazıkladı. Yolun ortasında kalan minibüsün kapısı açıldı ve önümde duran boşluğa, hayvanat bahçesinde kafesine alışmış bir kaplan çevikliğiyle atıldım. Tutunacak bir yer aradım. Çok kalabalık değil ama oturacağım boş bir yer de yoktu. Tüm koltuklar erkenden işe giden işciler, sırt çantalı öğrenciler ve pazara giden teyzelerle doluydu. Arka sırada oturan uzun düz saçlı kızla göz göze geldiğim an durakladım. Sanki tanıdık biri. Gülümsemiyor ama gözlerini de kaçırmadı.

Onbeş yirmi metrede bir birisi el kaldırıyor ve minibüs olanca umursamazlığıyla yolun ortasında duruveriyor, içeridekiler hafifce sarsılıp suskun oturmaya devam ediyorlardı. Ayaktakiler elden ele paraları arkadan ön tarafa iletiyor, bozuk paralar önden arkaya aynı ellerden geçiyordu. Para üstleri sayılıyor, ben elimdeki kitapları tutmaya çalışıyorum. Gittikce hızlanıyoruz. Artık ayaktakiler omuz omuza, tek bir beden gibi dalgalanıyoruz. Ani bir fren ve yine bir yolcu alıyoruz. Arka sıradaki kız dışarı bakıyor. Kapı açılınca binen yolcuya doğru kafasını çevirdi. Tekrar göz göze geldik ve yüzünü çevirdi. Dışarı bakıyor. Karşı sokakta bir kadın, elinde şemsiyesiyle koşar adım sokağı tüketmekte. Bir eliyle minibüsün Şoförüne el ediyor. Şoför yolun ortasında, minibüse binen yolcuya dikkat kesilmiş. Yolcu biniyor, kadın koşuyor. Kapı kapanıyor. Gözlerimiz kesişiyor. Kadının eli havada. Minibüs hareket ediyor. Kadın sokağı bitirdi. Ani bir fren.

-Kaptan gelen var!
-Ner’de?
-Karşı sokakta.
-Zaten geç çıktım duraktan. Şoför aldırmaz gözlerle karşı kaldırıma bir bakış atıyor. “İleride bir sürü bekleyen var. Arkadan gelene binsin. Gecikince duraktan ceza kesiyorlar.” Minibüs sarsılarak kalkıyor. “Artık her şey dakikasında olacak. Yetişmezsek yevmiyeyi keserler.”

Bu sözler söylendi mi? Arka sıradaki kıza bakıyorum. Bana bakıyor. Demek ki söyledim. Fakat ne dememi bekliyor. Israr etmeliyim sanırım. Umudu kırılmış çocuk gibi tekrar dışarı bakıyor. Bende başımı eğip elimde tuttuğum kitaplara bakıyorum. Bu sözleri söyledim mi? Söylenmese minibüs neden durdu, neden tekrar hızlandı. Camdan bakıyorum. Kadın caddedin karşı kaldırımında. Yağmur hızlanmış durumda. Bu sözler benim ağzımdan çıktı işte. Şimdiyse suspus sallanıyoruz. Kadın durakta bir sonrakini beklemek zorunda. Yaptığım kahramanca çıkış uçuşan bir toz zerresi gibi havada kaldı. Artık arka sıradaki kızla göz göze gelemem. Kim bilir neler düşünüyor! Hâla bakıyor mu acaba? Kesin “kalıbının adamı değilmiş” diye geçirdi içinden.

“Olsun bekleyelim” demeliydim. “Otuz saniye bekle ve kadıncağız binsin. Geç kaldıysak da bir insanı yolda mı bırakacağız?” bu sözleri söylemedim. “Duramazdık tabi. onlarca insan işe yetişmeye çalışıyor. Hepimizin işi var. Herkes için beklesek yol biter mi.” Bunlarıda sadece düşündüm. “Servise yetişmem lazım. Bursa’nın malzemelerini gönderirim bugün. Dünden kalan maillere cevaplar yazılacak. Birde temizlikcilere depoyu temizletirim.” Camdan bakmaya korkuyorum. Sanki her sokaktan başka bir kadın çıkacak. Koşup minibüse el edecek. Benim yapmam gereken işler var. Yetişmem gereken yerler. Çekmecelerimi düzeltmeliyim mesela. Kitaplığımı toplamalıyım.

“Beklemeliyiz” demeliydim. Ne kaybederdik?
“Beklemeli” en fazla otuz saniye. Kadın yağmurda.
-Kaptan! Bekle. İnecek var.

Karagöz Edebiyat

  • Mayıs 2, 2012