Ekim 2014

Öte dünyanın habercisi Kuzgun. Kara kanatlı, bed sesli, çirkin bir kuş üstelik. Bir papağan olacak değil ya bu muhteşem haberci.

More
  • Ekim 16, 2014

Koluyla birlikte artık yapabileceği çok şey yitmiştir. Bütünlükten yoksun bedeni, bir de Salih’i görünce aklı donan anasıyla, savaş, yokluk, açlık ve soğukla nasıl baş edecekler?

More
  • Ekim 16, 2014

Balonları delinmiş ve okyanusa düşmek üzere olan beş kaçak ve bir köpek. Bir kara parçasına ulaşabilmek için balonun sepetinde bulunan tüm ağırlıkları denize atıyorlar. Yiyecekler, giysiler, el aletleri, silahlar, geri kalan her şeyi ancak hala düşmeye devam ediyorlar. Sıra balonun sepetini atmaya geliyor. Onu da kesip atıyorlar ancak yetmiyor. Kurtulmaları için daha fazlasını feda etmeliler.

More
  • Ekim 16, 2014

“Pek çok şey, Midak Sokağı’nın eskiden parlak günler yaşamış ve Kahire’nin tarihinde bir zamanlar parlamış bir yıldız olduğunu göstermekte birleşir. Hangi Kahire demek istiyorum acaba? Fatımilerinki mi, Memluklarınki mi, yoksa Sultanlarınki mi?” *

Tozun, sıcağın, tembelliğin, rehavetin, özentinin ve İngilizlerin sömürgesindeki Kahire’yi anlatıyor Necib Mahfuz. Uzun ömrü boyunca hiçbir şey için – Nobel Edebiyat Ödülü almak dahil – terk etmediği Kahire’sinin, İkinci Dünya Savaşı yıllarını.

More
  • Ekim 16, 2014

Coğrafyanın insan karakterini oluşturmada bir etkisi var. Herkes doğduğu yerin toprağına benziyor. Yahya Bey’in karakteri de doğduğu topraklar kadar çetin. Arnavut asıllı olan Yahya Bey divanında ve hamsesinde kendinden bahsederken doğduğu bölgenin bu coğrafi özelliğine yaslanarak taşlık, taşlı yer, tanımlarını kullanır.

Arnavud aslıdır ol taşlı yirün şehbazı

Asdı eflâke meh-i nev gibi tîğ-i hüneri

Taşlu yirden kopdı yağya la’l-i rummani gibi

Himmetünle var anun şahinliği cinsiyeti

More
  • Ekim 15, 2014

Kilise baskısından, dogmalardan, hurafe ve ananelerden, bilimin dahi çıkarlara hizmet edecek şekilde biçimlendirilip kullanılmasından, kendilerini birey olarak tanımlayamamaktan bunalmış Aydınlanma Dönemi düşünürleri kilisenin ortak aklı yerine kendi akıllarını ön plana çıkaran, bireysel olarak varlıklarını ifade eden felsefelerini ortaya koydular. Jürgen Habermas’ın “Modernlik Tamamlanmamış Proje” başlıklı ünlü yazısında belirttiği gibi, modernlik projesi “Aydınlanma filozofları tarafından formüle edil[miştir]”. Immanuel Kant’ın 1784 tarihli “’Aydınlanma Nedir’ Sorusuna Cevap” başlıklı yazısında saydam ifadesini bulan “Aklını kendin kullanmak cesaretini göster” sözü, modernliğin belirleyicisi olmuş ve modernlik, Weber’den beri çok iyi bilindiği gibi, “aklın yapılarının özerkleşmesi[ne]” yol açmıştır.

More
  • Ekim 14, 2014