Terazi
Koyu karanlık, ağır bir koku var. El yordamıyla ilerliyorum. Eğildim, sırtım kambur. Ellerimi kireç taşı duvarlara sürüyorum. Her biri tonlarca ağırlığında küplerden oluşan piramidin kalbine doğru iniyorum. Koridorun sonunda küçük bir oda, ortasında lahit. Kalbi sökülmüş ceset yeniden dirileceği günü bekliyor. Bir tüyle tartılacak kalbi ve anlaşılacak değeri. Boylu boyunca uzanmış bedeni yıllardır bekliyor verilecek hükmü. Kirlenmemişse kötülükle, ağırlaşmamışsa tortulardan, lekelenip kararmamışsa hafiftir bir tüyden. Elbet kabul edilecektir cennete. Ağırsa bir tüy kalbinden düşecek ceheneme.
Koridorun sonunda bir adam kollarını terazi gibi iki yana açmış, sanki bir şeyler tartıyor. Elleri iki yanda, bir türlü karar veremiyor gibi. Kalabalık koridorda güçlükle ilerliyorum. Renkli ciltleriyle duvar kağıtlarını andıran kitap sırtları, koridorları oluşturan rafları doldurmuşlar. Kalabalıkla birlikte ilerliyorum. Gözlerim birşey aramıyor sadece koridorun sonuna ulaşmaya çalışıyorum. 2.salon 201 nolu koridor. Gruplar halinde insanlar ellerini sürterek duvar kağıtlarına, etten bir nehir olmuş akıyorlar. Ne çok şey var görülmesi gereken!
Ciltler dolusu yazı. Rafların önünde ellerinde kalemleriyle yazıcılar duruyor. Nehirden kopan küçük dalgalar bu koylara sığınıyor. Ellerinde altın simli yazılarıyla süslü kitaplar. Yazıcıların ellerinde altın kalemleri. Elbet mürekkepleri de altın olmalı. En güzel kağıtlara yazılmalı. En pahalı, kalın ve yağlı kağıtlara. Mühürlü zarflarla taşınmalı mesela, korumalarla getirilmeli buralara kadar. Böylece ulaşsın değerli sözleri sahiplerine. Renkli ciltleriyle süslü ve gösterişli. Uzaktan bile seçilebilmeli, görünce anlaşılsın değerleri. Uyarılar her yerde “Önemli evrak, yangında ilk kurtarılacak.”
Koridorun sonuna yaklaşıyorum. Tartıcıyı iyice seçiyorum artık. Sarraf gibi dikkatle tartıyor elindekileri. İndiriyor kollarını, kaldırıyor kefeleri bir türlü çözemiyor ağır olan hangisi? Etten nehir dağılıyor, müsade edin geçeyim. Görüyorum inen kefeyi ama çözemiyorum nedir içindeki! Ayaklarım hafifliyor ve sonuna varıyorum koridorun. Bir elinde yeşil düşler diğerinde siyah bir düğme. Düşlerinde biriktirmiş yaşadığı kaosu bir fener bekçisi. Yahut gördüklerini düş kabul etmiş, hayra yoruyor. Beklemeye alışmış bir bekçi. Yol göstereceği gemilere ışık tutuyor.
Düğmeyse gezmiş dünyaları, görgülü. Koridorlarda kendini arıyor sanki. Şikayet ediyor polisi, neredeydiniz bunca olay yaşanırken?
Tartıcı alışmış ağırlığınca portakal seçmeye. Yahut bir karpuzu sesinden tanıyor kelek mi! Şimdiyse çıkamıyor içinden bir türlü hangisi daha iyi. Nasıl seçmeli? Bir tüyden hafif gelebilir mi?
Gözlerimi kapadım. Hangisi? Bir tüy mü yoksa iki kalp mi?
Son yorumlar