Yıkıntı

Share

                Yeni bir tane daha. Artçı sarsıntılar zaman zaman o kadar şiddetli oluyor ki insanlar saate, üstlerinde ne olduğuna, yanlarında ne olduğuna dışarıda ne olduğuna, çocuklarına, annelerine, babalarına bakmaksızın kendilerini dışarı atıyorlar. Bir çok kişi saatlerce dışarıda bekliyor ve artık korkularına o kadar alışıyorlar ki dışarıda uyumak daha güvenli geliyor.

          Uyandım. Saati tam olarak göremiyorum. Sanırım yine vakitsiz uyuyakalmışım. Gece yarısına yaklaşmış.

Evi yeni tutmuştum. Eşyaları getirecek fırsatı daha bulamadım. Sadece bir yer yatağı, radyo, bir kaç parça kitap. Heryer öyle sessiz ki korkmamak için yapabileceğiniz şeyler birer birer siliniyor. Dua etmek, güçlü görünmek, düşünmemeye çalışmak, kitap okumak, müzik … hepsi birer birer gücünü yitiriyor. Karanlıkta öylece tekbaşınıza bu ağır, donuk, cansız ; evlerin, köprülerin, camilerin, okulların nasıl sarsıldığını, çatladığını ve yıkılıp yığın olduklarını düşünmeden edemiyorsunuz.

Evimin duvarında oluşan çatlaktan dışarıdaki lambanın ışığı sızıyor. Oda gittikçe ağırlaştı. Dışarı çıkmalıyım. Ilık bir suyun önünü açar gibi bırakıyorum nefesimi kapının önünde. Gece serini bir soluk alıyorum. Şehir merkezinde olmama rağmen çok sessiz. Tek tük arabalar geçiyor.

Çocukluğumda Konya’ya gittiğimiz Meram Ekspresinin camlarından bakarken bu şehri çok severdim. Tren tam olarak şehrin ortasından metal bir solucan gibi kıvrıla kıvrıla geçerken alışkın gözlerle bakan karşıdan karşıya geçmeyi bekleyen insanları izlerdim. Yol boyunca şehrin içinden geçtiğimiz, vitrinleri, dükkanları, insanları bu kadar canlı olarak gördüğümüz bu şehirde, bu tren yolunda sessizce ve güvenle yürüyebiliyorum şuan. Artık trenler bu yoldan geçmiyor. İlk sarsıntıda tüm alt yapıyla birlikte tren yollarıda zarar görmüştü. Bir süredir yapımı süren şehrin daha dışından geçen yeni yolu hızla bitirip seferleri o yola aktardılar. Ufak tefek sarsıntılarla hasarlı evlerden küçük parçaların düşerken çıkardığı sesler, dengesi bozulmuş binaların gerilimiyle camlarının ufak çıtırtıları, her parkta çadır kentler ve  boğuk bir televizyon sesi. Bir hayli geç olmasına rağmen insanlar sıcak ve sıkıntıyla uyumuyor, geç saatlere kadar çadır kentlerde toplanıp yağmacıları ve hırsızları kovalıyorlar. Nerdeyse kimse uyumamasına rağmen şehirde insan sesi duymak oldukça güç. Artık yavaş yavaş alışılan sarsıntıların haricinde bir de geceleri çadır kentlerde soygun yapan hırsızlar, yıkılan evlerdeki eşyaları kendi evi olduğunu söyleyip çalan yağmacılar, hayatta kaldığına şükreden ve elindeki malları karaborsa fiyatlara sunan bakkallar-marketler… tabi bunların yanında hala işlerine giden ve maaş almadan bir süre idare ederiz diyen işçiler, ufak tefek büfeler-restorantlar açan kendini, sokağını, semtini, şehrini ayakta tutmaya çalışan insanlarda var.

Hayli geç oldu. Demiryolunun üstüne çadır kurmuşlar ve balık kokuları geliyor. Küçük masalar ve tabureler kaldırıma ve demir yoluna serilmiş. Televizyonda eski bir maç var. Kimse ilgilenmiyor. Kimse konuşmuyor. İstekleriniz hemen sessizce arkada pişiriliyor. Sessizce servis ediliyor. Sessizce yiyor ve kalkıyorsunuz. Ben bekliyorum. İlgilenmeden sadece bir kaç gündür görmediğim için alışkanlıkla televizyona bakıyorum. Sonucu bilinen bir maçı kimse heyecanla izlemiyor. Zaten hiçbirşeye heyecanla bakmıyorlar. Sadece arada bir artçılarda yüzlerinden bir korku gelip geçiyor. O an herkes yanındakinin yüzüne bakıyor. Ne kadar sürer? Kaçmalı mıyım? Dışarısı daha mı güvenli? Genelde kısa sürüyor ve herkes bıraktıkları işlerine dönüyorlar. Bende sessizce hesabı ödeyip çıkıyorum. Meslek lisesinin önünden eve doğru yürüyorum. Ağaçlı yolda rayların arasında yanlızca ben yıldızlar ve ağaçlar var gibi. Neredeyse sevineceğim. Sadece bu koku rahatsız ediyor. Birde arada gelen yıkıntı sesleri. Karanlıkta yığına dönmüş olan binaları hayal meyal seçiyorum. Kısa bir süre önce cıvıl cıvıl olan cadde de, tüm ışıltılarıyla ve hareketliliğiyle insanlar yürüyor, şakalaşıyor, eğleniyor ve güvenle evlerine dönüyorlardı. Kendilerini en güvende hissettikleri yerlere. Sağlam, güçlü ve büyük evlerine. Şimdiyse karanlık birer yığıntı olarak duruyorlar.

 Hızlanıp eve gidiyorum. Biraz kitaplara bakıyorum. Yine karanlık.

Allah’ım boğuluyorum. Derin bir nefes alıyorum. Gözlerimi kapattım…

  • Mart 20, 2009