Bir Pagan Gördüm Sanki

Share

Bu pazar tanışacağımızı öğrendiğimde bütün bir haftayı öğütür gibi geçirdim. Adına şehir efsaneleri üretilmiş, yıllarca yazdıklarıyla ya da yaptıklarıyla şaşırtmış bir yazar. Elbette dizlerimiz titriyor çünkü bizi heran şok edebilecek birşey yapabilir. Korku ve heyecan artık soracaklarımızı unutmamızı sağlayacak seviye ulaşmış durumda. Cihangir Firüzağa cami önünde geldiğini gördüğümde hiç şaşırmadım. Çünkü o ana kadar dinlediğim yada okuduğum yazılardan öğrendiğim, herşeye hazırlıklı olmamız gerektiğiydi. Evet hazırdık ve o gelmişti.

Turuncu saçlı, siyah giyinmiş, elinde küçük bir torbayla karşımızda. Hemen bir yer bulup oturduğumuzda adeta içinizi görmeye çalışır gibi tek tek gözlerimizin içine bakıyor. Giysilerden tavırlara bütün öğeler bir simge. Hepsi bir şey işaret etmekte. Elbette kendince yorumluyor. Kimini beğeniyor, kimini seksi buluyor, kimini yok sayıyor. Ara ara mekandan çıkmış, başka bir boyuta gitmiş gibi duraklıyor. Ne düşündüğü anlamak çok zor. Sürekli espiriler yapıyor bizim bildiğimiz yada sormaya hazırlandığımız şeylerle ilgili bizi tersköşeye düşürüyor. Gözlerimizden geçen korku ve şaşkınlık bulutları onu sadece neşelendirmekte. Kesik kesik kahkahalarıyla “şaka bunlar, şaka” diyor.

İlk anda anlayamadığım bir durumda suspus kaldım. Torbasında taşıdığı kitabı çıkartıyor ve kitabın kapağını dolayısıyla kapakta olan portreyi hepimize tek tek tutuyor. Tabi bizide ona gösteriyor. Hepimiz tanıştık. Kapaktaki resimde uzun saçlı bir adam var. “Tanıdınız mı?” herkesin aklından isimler geçmekte ancak kimsede yeterli cesaret yok. Sonunda kapaktaki ismi söylediğimizde “evet, kitap onu anlatıyor ama kime benziyor?” diye soruyor. Tek bir isim “İsa”. Peki neden İsa’nın portrelerinden biri değilde bir benzerinin resmi? Herşey bir şeyleri işaret etmekte.

Astroloji, yıldızlar, yunan mitolojisi, biraz tarih, bolca simgeler. Şiirleride böyle. Birçok resmin kelimelere dönüşmesi gibi. Şiirlerinde konuşan bir Lale Müldür bulunmakta. Gördüğü resimleri, rüyaları, an’ları, kendi sesinden anlatmakta. Elbet kendi kelimeleriyle. Türkçeyi unutmasını afaziye bağlamakta. Şiirlerinden öğreniyorum. Uzak fırtına ilk kitabı. Gerçekte yaklaşan fırtınasını anlatıyor. Görüntüler hiç gitmemekte gözlerinden. Sürekli etrafına bakan, çerçevede farklı olanı hemen yakalayan bir göz.

Geyikler, kuğular ve diğerleri şiirlerinde şehirli halleriyle karşımızda. Bu kadar doğal ve vahşi sandığımız hayvanlar şehre inmiş derin aşklar yaşamakta. Ayrılıklarda şah mat demekte yada boynuzları birbirine dolaşıp ölmekte. Bütün doğa onun iyiliğini göstermesi için emrinde.

Şaman ve pagan inaçlarında cadılar şifacı olarak görev yaparlarmış. Otları, duaları, yıldızları ve birçok şeyi kullanarak büyüler – ya da ilaçlar diyebiliriz – yapabilirlermiş. Kilisenin hakimiyetini kabul ettirmek için giriştiği savaşta hedef olmaları ve günümüz filmlerinde cadı kavramının kötü büyücü olarak resmedilmesi yanlış anlaşılmaları çoğaltmış durumda. Peki Lale Müldür’le cadılığın ilgisi ne? Kelimeleri kullanarak yapılmış büyüyü görebilirsiniz şiirlerinde.

Biri güneş mi dedi?

  • Temmuz 2, 2010